İki Kıyının Avaresi
Çeviri: Nihan Özyıldırım
İki Kıyının Avaresi’nde Apollinaire, Paris’i bir baştan bir başa avare avare dolaşır. Sadece Paris’in gölgeli meydanları, köprüleri, geniş bulvarları değildir arşınladığı, kendi hafızasının dolambaçlı sokakları ve duyduğu, bildiği hikâyeler arasında da gezinedurur şair... Bu başıboş gezintiler sırasında yüzyıl başı Paris’inin eksantrik yüzleri bir görünüp bir kayboluyorsa da hikâyelerin başkahramanı yine Apollinaire’dir; olağanüstü bir anlatı, anekdot ve halk efsanesi bulutu olarak bütün yükünü şehrin üstüne yağdıran Apollinaire. Okur olarak bizleri de bu zihinsel avareliğe davet eder: Alçakgönüllü başıboş dolanmaların serendipliliğine, tatlı tesadüflerin seyrine kendini bırakan, ama bunları kelimelerle kurduğu başka bir dünyaya taşıyan kişidir avare...
Büyük kütüphanelere mümkün olduğu kadar az giderim. Rıhtımlarda, bu enfes halk kütüphanelerinde dolaşmayı daha çok severim.
(...)
1907’de bir gün, Italiens Bulvarından ayrılıp Grammont Sokağına sapacağım sırada, önümden yuvarlanan beyaz bir kâğıt parçası dikkatimi çekti.
Bir el ilanı sandığım bu uçan kâğıdı gayri ihtiyari tuttum. Fakat aynı anda kafamı kaldırdığımda, bulunduğum yerin yakınındaki bir evin üçüncü katında, bana seslenerek hızla camdan çekilen maskeli bir adam fark ettim: “Kâğıdı tutun mösyö, şimdi aşağı inip sizden alacağım.”
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.